Oyun oynamak çok zevkliydi, ama devamlı olarak atari salonlarına para vermek iyi olmuyordu. Haliyle orta okul öğrencisiydim, ki elime geçen her parayı ya buralarda harcıyor, ya da oyun kasedi alıyordum. Yine de bu esnada PC işletmenlik kursunu yüksek bir dereceyle tamamlamış ve PC almak için harekete geçmiştim. İlk oynadığım FPS Duke Nukem, kursta devamlı olarak oynadığım oyun Mario olsa da, farklı şeylere ihtiyacım vardı.
99 ya da 2000 yılıydı sanırım. FPS namına oynadıklarım Tenka ve Delta Force'du. Tenka, ilk başlarda hoşuma gitmişti, ama bir süre oynayınca başım dönüyordu. Bu unsurun, türe henüz alışık olmamamdan dolayı yaşandığını düşünmüştüm. Bu sebeple bırakmış ve Delta Force'a odaklanmıştım. O oyundaki düşman sesleri bile zevk almama yeterliydi. Ayrıca Tenka'ya nazaran daha ağır oynanışa sahipti ve bu benim için güzel bir unsurdu.
Henüz Doom'dan haberim yoktu, ama öğrendikten sonra benim için büyük önemi olacaktı. Arcade salonu bağımlılığım, bir CD dükkanındaki mucizevi keşifle sona erdi.
O günü unutamam. Arkadaşım Samet, içinde arcade salonlarındaki oyunların bulunduğu bir oyun CD'si almış ve beraber oynamak için beni de çağırmıştı. Ayrıca içinde Half-Life'a benzer bir oyunun olduğundan da söz etmişti. O sıralar Half-life'dan haberdardık, ancak o bizim için arcade oyunları kadar önemli değildi (o anlık). Elden göstermeli olarak tabir ettiğimiz bu türde bana gösterdiği oyun, Doom II: Hell on Earth'dü. Diğer yapımlar ne kadar çekici olsa da Doom, bende farklı bir his yaratmıştı.O CD'den bir tane de ben istiyordum, hem de hemen! Fiyatını da hatırlıyorum, tam 2.5 milyon. Doom II'yi biraz izledikten sonra oradan ayrılmış ve sonrasında "2.5 milyonu nasıl bulurum" diye düşünmeye başlamıştım. Nasıl bulduğumu hatırlamıyorum, ama o anda çok sevindiğimi anımsayabiliyorum bugün bile. Sonuçta öğrenciydim ve meteliğe kurşun değil, mantar tabancası mermisi atıyordum. Aynı günün akşamında aynı diskten ben de satın aldım ve böylelikle Doom serüvenim de başlamış oldu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder